11 Kasım 2018 Pazar günü 40. Vodafone İstanbul Maratonu koşuldu. Ben de 42.2km koştum, kostümlü olarak. Bu yazımda önce neden koştum-neyin peşindeydim, koşuda neler oldu ve en sonunda organizasyon gözlemlerimi paylaşacağım.

11. yol maratonumu koşarken adımlarımı bu sefer Adalar Denizle Yaşam Spor Kulübü Derneği tarafından yapılan ADAMER projesi için attım. Üstümde Fred Çakmaktaş kostümü vardı.

 

Bu gönderiyi Instagram’da gör

 

Caner Odabasoglu (@devrimcaner75)’in paylaştığı bir gönderi ()

Neden? Her 3 nefesimizin 2’sinin kaynağı denizler kirleniyor ve İstanbul’da bir avuç insan filmi çekilmeye değer bir çaba içindeler. Bu yaz öğrendim ki, İstanbul’da, Marmara Denizi’nde Akdeniz Endemik Mercanları varmış. Adalar Denizle Yaşam ve Spor Kulübü Derneği (kısaca ADYSK) bilim insanları danışmanlığında bu mercanların Türkiye’de ilk ve tek mercan transplantasyon projesi ile yeniden yaşam bulmalarını sağlamakta. Hatta Batı Akdeniz’de %20 olan başarı oranı İstanbul’da %90’a olaşmakta. Ayrıca dernek, dünyada olduğu gibi ülkemizde de ciddi bir tehdit olan, deniz dibinde pasif avcılığa devam eden “Hayalet Ağları” temizlemekte.
ADYSK ve ADAMER’e destek olarak kamuoyu oluşturmalarını, farkındalık yaratmalarını ve bu konularda daha fazla proje üretmelerini sağlamalıyız. Proje sitesi www.adamer.org
Eposta adresleri: info@adysk.org

Bağış yapmak için hesap bilgileri:

Adalar Denizle Yaşam ve Spor Kulübü Derneği
Garanti Bankası, Sıracevizler Şubesi , İstanbul
Hesap no 207/6297187  – IBAN TR34 0006 2000 2070 0006 2971 87

Desteğinizi doğrudan derneğin yukarıdaki hesabına yaparken açıklama kısmına “Maraton Caner Odabaşoğlu” yazarsanız bağışınızı takip edip 2019’da kullanıldığı dalışları da paylaşmaya gayret edeceğim.

Her destek değerli. 20-50₺ demeden yapacağınız destekler birikip belki bütün Marmarayı temizleyebilecek.

Nasıl Geçti?
Her yol maratonu zordur. Özellikle kendinizi düz sert zeminde onbinlerce birbirinin aynı şekilde atacağınız adıma hazırlamadıysanız. Bacaklarınız, sırtınız, ayaklarınız acımaya başladığında acıyı nasıl karşıladığınız da önemlidir. 2018 Mart ayında Barcelona maratonunda en hızlı maratonumunu (3:14:xx) koştuktan sonra hem antrenmanları azalttım hem de daha uzun ve yavaş yarışlara katıldım. Kapadokya’da 120km koştuktan sonra ise 15km’den uzun bir mesafe koşmadan başlangıç çizgisine geldim. Fiziken ve zihnen yorucu bir haftanın üstüne, bağış projem için blog yazamamış, mail atamamış olmanın da mahcubiyeti vardı. Evimin önünden geçen maratonda eğlenceli bir şekilde yer almak, bacaklarımı uzun koşmaya alıştırmak istedim. ilk 25km’yi temkinli ve 3:30 hedef temposu olan ortalama 5:00 tempo (pace) ile koşmayı düşündüm. Yani her 5km’yi 25dakikada koşmalıydım. Böylelikle gücümü yayabilir, bacaklarımın erken tükenmesini önleyebilirdim. Yarıştan önce pek kimselerle konuşamadım, karşılaştığım arkadaşlar hep daha hızlı koşacaklardı. Ortalarda başlayıp köprüyü oldukça yavaş tempo, kalabalıkta slalom yapmadan geçmeme rağmen Avrupa’ya ayak basar basmaz daha seri adım atmaya başladım. Barbaros Bulvarı’nda bir baktım ki sol şeritte sellektör yapıyorum. Dolmabahçe’de kendimi frenlediğim halimle ikinci 5km’yi 22 dk’dan hızlı koştum (ki Karaköy MOC Coffee’de adidas Runners Istanbul CheerStop’ta karşılıklı çak-çak için yavaşladım.) Okurken 25 yerine 22 dakika, ne olacak ki ? diyenler olabilir. Kaslarınızı yeterince hazırlamadıysanız hızlı çalıştıklarında uzun süre çalışmakta zorlanıyorlar.
Sonuçta 12.km’de konuşmaya başladığımız Ereğli’li beyefendi olmasaydı ben kaptırıp yüksek tempo devam edecektim. Bu halimle aşağıda göreceğiniz gibi 30km sonrasında kaçınılmaz yavaşlama başladı.

GPS saatimden aldığım verilere baktığımda ilk 15km gereksiz hızlı gitmişim. Sonraki 15km daha sakin olsam da 30K’dan sonra hızımı koruyamadım. Daha fazla veri Garmin sayfamda.

Maraton duvarının belki başka bir türünü yaşadım. Duvara çarpmaktan çok bacaklarımın cıvık betona batması gibi oldu. Sağ dizime birkaç kez ağrı yoklaması geldiğinde yürüme molaları verdim. Zihnimde odaklandığım bir zaman hedefi olmadığı için biraz yaydım. Sahil yolunda zaten az sayıda olan izleyicilere yaba-daba-duu diye seslendim. Kısaca acılı sürecin keyfini çıkartmaya çalıştım. Sağ olsun arkadan uzun mesafe kamyonu gibi gelen dostlar da moral verdi, bir kısmına kısa süreler takıldım. Son 1,5km olan Gülhane Parkı ve sonrasındaki yokuşta ilk kez bu kadar yavaş çıktım.

Son 200m. Foto : İlhan Vatansever

Maraton yerine 15km neden koşmadım? 120km yarışından sonra hazırlanmama imkan olmayacaktı, bile bile lades neden? Kendimi uzun mesafe koşmaya mecbur etmeye çalışıyorum. Antrenman eksiğimi her fırsatta göstermeye çalışıyorum. 2 yıldır yılın ilk 6 ayında en hızlı derecemi koşup sonra sonbaharda bir öncekinden daha yavaş bir İstanbul maratonu koştuğum da kayıt defterlerinin bana bir notu.
Maraton sabahı toplam 2 ad 0,5 Powerade ve ,3ml ml su içtim, yarıştan önce yarım Koska Superikili, yarış sırasında 2 adet Powergel 1 adet Koska Superikili ile beslendim. 3. bir jel almam iyi olabilirmiş. 35 veya 37. k’de bir parça muz yedim.

Yol yarışlarında 2016 Aralık ayından beri hep adidas adizero One ile koşuyorum. 4 maraton, 5 yarı maraton, birkaç kısa yarış ve 30a yakın interval antrenmanından sonra artık değişim zamanları gelmiş. Bir adizero incelemesi de yazmak gerekli.


Organizasyon Hakkında Kısa notlar
İstanbul Maratonu, bence zor bir operasyon. Birçok koşucuya eleştirmek kolay, organizasyon işine yakın olduğum için her koştuğumda sağda soldaki detayların nasıl çözüldüğüne bakıyorum. Lojistiği ayrı zor, koşu kültürü eksik şehirde, çoğu saygısız koşuculara, koşanın emeğini anlayamayan görevli çalıştırarak operasyon yapmak zor. Kamunun ve şehri kapatmanın siyaseten gereklilikleri ayrı bir zor. Bunlara bakarak her sene toplamda daha olumlu resim çıkıyor.

Spor İstanbul içinde sayısı hiç de az olmayan sayıda çok gayretli, çalışkan ve açık fikirli bir ekip var. Her sene daha fazla detayı güzelleştiriyorlar. 2017 yılına göre iyileşmiş konular vardı, birkaç adet de gözüme takılan geriye giden. SMS bilgilendirmeleri spam sınırına yakın yapıldı, ama artan kalabalığın çoğunun ilk kez koşacağını düşünerek yerinde bir iletişim yüklemesi olduğunu düşünüyorum.

Taksim’den kalkan otobüslere bindim. Bu alanın fiziksel olarak kısmen, insan kaynağı ve mekanizma olarak ise kötü planlandığını düşünüyorum. Göstermelik bir arama için binlerce kişilik kuyruk yapıldı. Start noktasında bagaj otobüslerinin geçen yıl olduğu gibi yanlış konumlarda olduğunu ve insan yoğunluğunu fazla arttırdığını gördük. Start kapıları numarasız koşanlar ile farklı yarışları ayırsa da zaman kapısı olma fonksiyonundan uzaktı. Beylerbeyi alt duraklarının sabah kapatıldığını duydum ki güvenlik için olduğunu tahmin ediyorum.

Parkur bu sene daha enerjikti. Ama markalar ve koşu grupları ilk 10km’ye sıkışmıştı. Hem seslerin birbirine karışmasına yol açtı, hem de adı maraton olan organizasyonda maraton koşanların son 32 kilometresine çok az destek kaldı. Son 32.km’de adidas bandosu, adidas sunucu gazlaması, Rundamental & Adrenalin run clublar dışında bir de Rus turist (koşucu yakını) kaldı aklımda. 2 öğlenci grubu öğretmenleri tarafından yeterince yönlendirilmiyordu. Çekmeköy Belediyesi ve birkaç tane daha mavi çadır ise maratona destek vermek için bardak su ikram etmeyi düşünmüştü. Geçen sene bunlar da yoktu, o sebeple iyimserim. Ama Paris ve Barcelona maratonlarına yaklaşmak için bu ivmeyle 5-6 sene daha beklememiz gerekecek gibi.

Yeşil maraton mottosu güzeldi, parkura dağıtılan geri dönüşüm kutularını dağıtan ekibe onları “Su 100m” tabelası yerine su noktasından 20 m sonra bırakmaları söylense :)) biraz daha yeşil de olabilirdi… Bu arada km tabelaları biraz ufaktı, maraton ayrımına kadar bir kaçını göremedim. Nestle Su noktası tabelaları geçen sene olduğu gibi uzaktan görünür idi. Noktalarda izotonik spor içeceği yerine sadece Red Bull-su karışımı olması organizasyon tarafında bir yanlış anlama olabilir. Muz ve elmanın yanında kesme şeker verilmesini de gülümseten bir detay (halk mı bunu istiyor yoksa halk bedava ne versen yiyiyor mu o konuyu ayrıca konuşuruz.)

Varış alanı bu sene daha temiz ve akıcıydı. İnsan gücü varış sonrasında (3:42 gibi bitirdim) oldukça fazla idi. Geri dönüşüm adıyla çipleri tekrar almak konusunda iletişim geliştirilmesi daha iyi olabilir. Masaj çadırları tarafında donanım güzel, ama ekip eksikti. Kanımca her masaj masasına en az 2 masör (ki dinlenerek dönüşümlü çalışabilsinler) ve her çadıra en az bir İngilizce bilen görevli (insanları sıraya dizmeli) planlanmalı. İlk çadırda masaj yapan beyefendinin eline sağlık. Masalara her koşucu için temiz kağıt serme hazırlığı olmaması önemlice bir diğer gelişim noktası.

Protokol araçlarının 4 saat koşup tükenmiş insanların oturduğu ve süründüğü bir alana park edip çıkış yapması sanırım organizasyonun 10 sene içinde değiştiremeyeceği daha makro bir konu.

Rakamları kendim detaylı inceleyemedim ama 28.500 çipli koşucu kapasitesinin 22.000 civarı start almış gibi. Maraton için 2800e yakın bitiren var. 1500 Türk ve 1300 yabancı. Türklerin 136sı kadın. Bunlar koşu topluluğunun gelişmesi için umut veren rakamlar. Daha iyiye doğru gidişatın yamaçtan yuvarlanan bir kartopu gibi giderek büyüdüğü, durdurulamaz şekilde harekete geçtiğinin göstergesi.

İstanbul Maratonu ülkemizdeki koşuların amiral gemisi. Hem diğer yarışlardan besleniyor, hem bütün diğer yarışları besliyor. Seneye yine oradayım.

Buraya kadar okuduysanız teşekkür ederim. Biraz yukarı dönüp ADYSK adına ufak bir bağış da yaparsınız değil mi?

Share This