4-5-6 Ekim tarihlerinde Muğla’nın Milas ilçesine bağlı Bafa Gölü kıyısındaki Kapıkırı (antik Heraklia) köyüne gittim. Ziyaret vesilesi Petzl RocTrip Bafa etabıydı. Boulder festivalini önceki yazımda detaylı yazdım. Yazı içinde  kısaca yazdığım üzere rahat durmayıp 5 Ekim Pazar günü haftalardır yapamadığım uzun koşuyu yapmak için koşmaya çıktım, uzattıkça uzattım. Bu yazımda Bafa’ya koşu gözlüğüyle bakıp, koştuğum parkurları ve düşündüklerimi de kısaca yazmaya çalışacağım.

Öncelikle belirtmeliyim ki Bafa’nın bende özel bir yeri var. Kısa dönem Jandarma Onbaşı olarak 2003 Şubat-Temmuz arasında Milas’ta görev yaptım. İlk 2-2,5 ayım Çamiçi (Kenan Evren zihniyetinin Bafa’ya verdiği ad!) Jandarma karakolunda geçti. Geldiğim Kemaliye (Erzincan) kadar yakın ve heybetli olmasa da, karakoludan Beşparmak (Latmos) Dağının görüntüsü harikaydı. Benim için zamanın hızlı geçmesini kolaylaştırdı, özellikle akşam kızıllığının oluştuğu anlarda. Kapıkırı, Gölyaka ve Karahayıt köylerine giden görev aracına bindiğimde ise dağın eteklerindeki (bugünkü boulder mekanları olan) özel kaya dokusundan çok etkilenmiştim. O zamanlar koşmuyordum. Hatta askere gelmeden konan  menüsküs başlangıcı teşhisi sebebiyle koşamıyordum… Ancak Tekerlek Zirvesi’ni süzüp süzüp tırmanma hayalleri kuruyordum, her seferinde başka bir sırttan. Bafa Gölü çevresi çok harika bir doğaya sahip. Tırmanış, yürüyüş, koşu, bisiklet, kano…

Petzl RocTrip Kamp alanına bakış F: Lefouche

Petzl RocTrip Kamp alanına bakış F: G.Vallot

Günümüze gelelim… Gece süren yolculukla 4Ekim sabahı Kapıkırı’na vardık. Kamp alanına geçip günü dinlenmekle geçirdim. Akşam üstü çevreyi biraz tanımak için göl kıyısında keşif koşusuna çıktım. Yorgunluğum devam ediyordu ama çevreyi de merak ediyordum. Özellikle gölün doğusunda ( yolun uzak tarafında) eski bir patika bağlantısı olup olmadığını anlamak istiyordum. Kamp alanında 3G çekmediği için haritaya bakamadan çıktım.

Bafa Gölü doğu kıyılarından Kapıkırı köyü ve kamp alanımız.

Bafa Gölü doğu kıyılarından Kapıkırı köyü ve kamp alanımız.

İlk başta tarlalar arasında kaybolur gibi olsam da inatçı sezilerimle kayaların dibinde ince bir patika bulup göl kıyısına indim. Bozulmuş bir eski taş döşeme yol bulunca heyecanlanıp hızlandım, döşeme daha düzgün bir hal aldı… Bazı koylarda kaybolan bu yolu kaybede bula iki kumsal geçtim. Güneşin son ışıklarında aynı yoldan geri dönmeden yukardaki kareyi çektim. Beni tazeleyen bu koşu sırasında yaramaz bir düşünce geldi “çevresini dönecek bir göl daha..” Cevabım net ve hızlıydı: işim olmaz, başkası uğraşsın.
Günü bitirmeden Yediler Manastırı ve Tekerlek zirvesi patikaları hakkında bir pansiyon sahibinden bilgi aldım.

5 Ekim planladığımdan geç kalktım, hızlı hazırlanıp Yediler Manastırına giden patikanın başladığı Gölyaka köyüne doğru koşmaya başladım. Asfalttın kenarında çok nadir koşmaya uygun boşluk olan bu yolda kaya blokları ve manzaraya bakarak keyifli koşuyorsunuz, çevredeki büyükbaş hayvan sayısının çokluğunu gösteren kokuya hızla alışıyorsunuz.

Gölyaka Köyü’nün içine girip Atatürk büstünün olduğu meydana tırmanıp tarif edildiği üzere sola girdim, su deposu yolunda olduğumu köylülerle teyitleşip tipik eski Milas evlerinin olduğu sokaktan köyden çıktım.

gölyaka-koyu-bafa.JPG

Gölyaka köyü çıkışı

Aynı kadraja ters yönden ve 8 saat sonra bakış...

Aynı kadraja ters yönden ve 8 saat sonra bakış…

Kırmızı beyaz yürüyüş yolu İşaretleri az sonra başladı hızlı patikalarda ilerledim. Zeytin bahçeleri arasında bazen iki işaret arası tereddüt edilecek kadar açılsa da birkaç kere biraz aranarak da olsa genelde sorunsuz yol buldum. İşaretli yolları takip ederken, üzerinde olduğum patikayı hissetmeye çalışırım: rotanın ne tarafa gittiğini sezmeye çalışırım ve genelde başarılı oluyorum ( sanırım 20 senedir patika takip edince bazı ipuçlarını kaydediyor zihin.)

Karya Yolu İşaretleri.JPG

Rota Karya Yürüyüş yolları kapsamında klasik kırmızı-beyaz boya ile işaretli. Bir de kırmızı noktalar var…

Kırmızı noktalar Kapıkırı'ndaki pansiyoncular tarafından eklenmiş.

Kırmızı noktalar Kapıkırı’ndaki pansiyoncular tarafından eklenmiş.

Patikaya girdiğinizde genelde belirgin, birçok çatalı olan bir yolculuk başlıyor. Parça parça kireç kayaları, genelde yıllar içinde onlardan gelen kumlu zeminde ilerlemek hızlı. Zemin genelde düzgün. Kırmızı beyaz işaretlerin sıklığı bana az geldi. Neyseki kırmızı noktalar da var (ertesi gün köydeki turizmcilerin eklediğini öğrendim.) Açıkcası bu noktalar tam olarak oaralarda, onlar olmadan rotada hızlı ilerlemek mümkün olmaz.

Patikalar birçok bahçeden geçiyor, bahçelerde hayvan da otlatıldığı için birçok kapı var. Kendimi bir an İngiltere kırsalında sandım.

Patikalar birçok bahçeden geçiyor, bahçelerde hayvan da otlatıldığı için birçok kapı var. Kendimi bir an İngiltere kırsalında sandım. Buradaki pek bir harap, o ayrı.

Zaman zaman yaşlı taş duvarlar da var.

Zaman zaman yaşlı taş duvarlar da var.

Birçok patika var, bazen doğru gitmek için en bariz olanına devam etmemek gerek. Neyse ki uzun mesafe işaretlemesinde kullanılan X buralarda var.

Birçok patika var, bazen doğru gitmek için en bariz olanına devam etmemek gerek. Neyse ki uzun mesafe işaretlemesinde kullanılan X buralarda var.

Yediler Manastırı Gölyaka köyünden 4,5km ötede ve yaklaşık yarım saatte ulaştım. Manastırdan fazla bir şey kalmamış. Ben dersime çalışmadan gittiğim için hemen yakınındaki düzlüğün çevresindeki büyük kayalar içindeki freskli mağarayı sonradan duydum ve okudum:( Ne demişler, hazırlık ve planlama önemli…

IMG_0002.JPG

YedilerManastırının kısmen ayakta kalmış oda kalıntıları.

IMG_0005.JPG

Yaklaştığınızda manastır patikanın solunda yükselen kayalık tepenin üstünde. Manzarası harika!

Manastıra 1-1,5 km kala, Karahayıt köyünün 3 km ötede olduğunu gösteren bir tabela gördüm. Elbette bu kadar kısa koşup geri dönmek olmazdı. Dönüşte oraya uğramaya karar verdim.

IMG_0016.JPG

Patikanın bu kısmı biraz daha bozuk zeminli, daha inişli çıkışlı geldi bana. Belki daha hakim manzaralı olduğu için.

IMG_0007.JPG

Zaman Zaman eski taş döşeli yollar var.

IMG_0009.JPG

Taş yollar kimi zaman oldukça yıpranmış. Bakılmazsa kaybolup gidecek.

Karahayıt’a giden yol 3km’den birazcık daha az. Rota üzerindeki su deposu/sulama havuzundan sonra tereddüt etseniz de yoldan aşağı inince işaretler tekrar başlıyor, sonrada bol çöplü rampa patikadan kıvrılarak köye ulaşıyor. Burada -“runner’s high” etkisi de olsa gerek – “hadi Tekerlek zirveye uzanayım” düşüncesine kapıldım. Dağlarda zirveler hep yakın gözükür, oranlaması zor olduğu için. Kendimi güçlü hissettim tecrübeli ve donanımlı buldum, yolu belki zorlanarak kolay bulacağımı varsaydım. Böylece olası bütün yanılsamaları ve hataları beraberce yaşayarak kararımı verdim. Köyün son evi önünde yol tarifi için sohbet ettiğim köylülerin bilgece (ama nazik) sorgulamalarına kulak tıkadım, kahraman şehirli olarak devam ettim.

Bu noktada parantez açıyorum; sırtımda TNF FL Race Vest, 1,5lt su torbası ve 400ml su matarası (bu noktada toplam 1lt su kalmıştı), 1 ufak çikolata, 1 fıstık ezmesi barı, 1 paket peynirli çubuk kraker, 1 tüp tahin pekmez, mini ilk yardım seti, rüzgarlık, düdük ve yedek batarya 7800mA ve telefon kablom vardı. Fazla olmasa da survival için yeterli.

O an resim çekmediğim için planladığım rotamı kısaca tarif edeyim. Tekerlek Tepenin güney batısındaki vadiden yükselip batı sırtına çıkmak, zirveyi yapıp doğuya inip sonra tekrar güneye alçalıp köye dönmek (bunları aşağıda 1 ve 2#lu gps verilerinden bakabilirsiniz.) Köylülerin sözüne göre batı rotasından çıkış 2 saat, doğu rotasından çıkış 4 saat sürebilirdi. Bu durumda 2 saatte çıkıp 2 saatte inebilirdim… Aman ne güzel (evdeki hesap = son söz)

Köy çıkışında önce alçalıp bahsedilen vadiye girdim. Vadinin içinde kalmam, eski taş yolu – ki ara ara bitkilerle kaybolacaktı – takip etmem gerekiyordu. taş yolu buldum, pek kısa parçalardan oluşuyordu.

Patika! bol tırmanış gerektiriyordu. Sanırım çoğu zaman bodos devam ettim.

Patika! bol tırmanış gerektiriyordu. Sanırım çoğu zaman bodoslama devam ettim. Vadinin ortaları bir ara tropik bitki örtüsüne sahipti.

Yağışlardan sonra bolca su aktığı belli olan vadi tabanında koca ve dev arasındaki taşlara tırmanış, indim, atladım.

Yağışlardan sonra bolca su aktığı belli olan vadi tabanında koca ve dev arasındaki taşlara tırmanış, indim, atladım.

Vadinin içinde yükselirken önceleri eğleniyordum. Bir nevi cross fit: hopla, zıpla, mantelling (ellerini koy ve üzerinde yüksel) , kayadan kaya sıçra, ellerinle koş (scrambling). derken bu hep böyle devam etti. ( Bu noktada The North Face Ultra trail ayakkabılarıma 10 numara 5 yıldız verdiğimi söylemezsem eksik kalır. Vibram tabanıyla kayaları mükemmel kavradı.) Verdiğim efora rağmen yavaş ilerlediğimin farkındaydım. Sonradan datalara bakınca, 10dakika/km ilerlerken 260-300m yükseldiğimi (3 km boyunca) fark ettim! Bu enerjik ve motive edici etapta “King of Latmos” isimli bir yarış parkuru olmayı hakkeden bir rota olduğunu düşündüm. 50km’ye uzardı rota, biraz çalışmak lazım… Önümü göremeden bu hızda ilerlemek beni yıprattı haliyle.  Dere yatağını bitirip eski bir yayla yerleşimi olduğu taş duvarlar ve hayvan kokusundan belli olan açıklığa ulaşmayı başardığımda pilim bitmek üzereydi. Telefonum ise GPS uygulamasına daha fazla dayanamayacaktı- hemen ek bataryayı bağladım. O da ne, şarj etmiyor. Ek bataryanın USB ağzı gevşemiş, kablo enerjiyi iletmiyor. 2 dk sonra telefon öldü. O an rotadaki acımasızlık ve şarj tükenmesini, yedek su ve yiyeceğimin çok az olmasını geri dönüş işareti olarak değerlendirmeye başladım.  Aniden çan sesleri.. inek çanları. İnekler benim çıktığım yoldan gelemezdi. Ben ineğin bulduğu yolu bulamamış burada bir inek gibi geri dönmeyi düşünüyordum. gururuma dokundu ve Forerunner 10’u açıp devam ettim (al sana başka bir hata)

Artık büyük kayalar daha azdı ama patika da hala belirgin değildi. Dik yamaçta yükseliyordum. Artık 800m rakımın üstünde, 1400e yakın olduğunu bildiğim tepeye doğru gidiyordum ama bitkin, susuz, halsiz. Sortımda su var dı ama doya doya içmeye cesaretim yoktu, 3-4 yudum sonra tükenecekti. Sıkça “acaba, geri mi…” diye düşünerek. Yarım saat kadar sonra Allah bana acıdı ve bir ufacık su kaynağı buldum. Çantamdaki katlanır bardağı çıkartıp hemen bardak bardak içtim. Mataramı doldurdum. Artık yukarı “atılabilirdim”. Atıldım, yavaş yavaş. Bu bölümde oldukça bozuk zeminde, zaman zaman bodos çarşak, kimi zaman açık aralı babaları takip ederek sırta ulaştım.

Batı sırtından zirveye kolay yol yoktu. Güneyden tırmanmıştım, zirve kütlesine arkadan yaklaşmak için kuzey yamaca biraz alçalıp büyük taşlar ve kayalar arasında zıplarak keçi patikalarından travers yaptım. Kuzey tarafındaki platoya inmeden, kütleye doğru çok keyifli ve alpin tattaki kayalık yüzeyden yükseldim.

Tekerlek Tepe, küçük zirveden. ve biraz doğudan sanırım. F: Hızır Çam (panoramio)  Benim şarjım bitmişti.

Tekerlek Tepe, küçük zirveden. (güney doğu-doğu sanırım) F: Hızır Çam (panoramio) Benim şarjım bitmişti.

Zirvenin altına geldiğimde yaşlı ve yuvarlanmış kartal başını andıran kütleye yaklaşmaktan çekindim. Bugün şans meleklerimi yeterince kullanmıştım ve hala kampa uzun bir yol vardı. Nispeten kolay küçük zirveye 2+lık kısa bir etabı takip eden slab ile tırmandım. Soğuk rüzgar eşliğinde biraz manzaranın tadını çıkartıp sonra hızla alçaldım. Şu “4 saatlik çıkış rotası”na ulaşmak istiyordum. Doğu sırtında bir grup vardı ilerde. teknik bir inişin ardından patikamsı hatlarla onlara ulaştım. Geldikleri rota hakkında bilgi almak istediğim grup, Kapıkırı Köyünden aldıkları rehberle gelmiş İzmirli orta yaş üstü tatlı bir dağ yürüyüş grubuydu. Sağ olsunlar,  benimle ekmek, peynir, zeytin ve domates paylaştılar. Böyle ortamlarda en basit yiyecekler bile çok lezzetlidir, yıldızlı şef yemeklerinden lezzetlidir. Fazla soğumadan rehberim tarifinden anladığım rotaya doğru ilerledim. ortada ne patika vardı, ne baba. Kaba kerterizi takip ederek dik kayalık yamaçtan çam ormanına girdim, uzun süre yamaç ve su kanallarından inip isimsiz kısa patikaları izledim. Orman içinde kayalıklardan dolayı vadinin ortasında gördüğüm Karahayıt’a vadinin bana göre sağından (batı) yola inemiyordum, ters yöne doğru kayıyordum. Bakımsız ve hatta unutulmuş tarım teraslarının arazından hayvan çitlerininde boşuk bularak inmek artık keyifsiz hal almaya başladı. Garmin Forerunner 10’un da pili bitti. GPSli saat koşuda insanın arkadaşı gibi oluyor, bakıp oyalanıyorsun. Artık data toplamadan, dataya bakıp kafamı meşgul etmeden sadece hedefe bakıyordum. Sonunda bir orman yoluna inip son bir kestirmeyle köye bağlandığını gördüğüm yola girdiğimde vaat edilen işaretlere de kavuştum.

Köyün ufak ve eski tarz bakkalına girdiğimde telefonu şarja takıp soda ve cips tüketmeye başladım. Yaşlı amca merakını bastırmaya çalışarak sohbeti başlattı, hikayemi öğrenip kendi anılarını paylaştı. 3. soda ve cipsten sonra teşekkür edip telefonumda son etap atasını kayıt etmeye başladım. Patikadan Gölyaka’ya, sonra geldiğim yoldan Petzl RocTrip kampına ulaştım. Beklediğimden çok daha uzun, sert ve kırıcı bir koşu günü oldu. Antrenmanı düşük ayın ardından kırılmadan hala koşarak kampa gelmek çok motive etti beni. 25 Ekim’deki The North Face Cappadocia Ultra Trail 110km parkurunu tamamlayabileceğime inandım.

Günün tam bir datası olmamakla beraber, kayıt dışılar, başlangıç öncesi ve bitiş sonrası ile 39km ve 1800m kadar tırmanış/iniş içeren performans yaptığımı tahmin ediyorum.

Rota GPS datalarım:
1. Parça Runtastic (iOs) linki. (iPhone şarjı biter, hemen Forerunner 10 açılır)
2. Parça Garmin Foreruner 10 linki. (Forerunner 10 şarjı da biter…)
4. Parça Runtastic (iOs) linki. (Karahayıt bakkalında telefon şarj edilir)

İçinde Kalan İzler
Benim için tam bir şok-tedavi oldu. Kısa, hijyenik koşulardan sonra sert, bozuk, zorlu bir ortam, vahşi doğa ve kendi başımın çaresine bakma zorunluluğu bütün duyularımı çalıştırdı. Her anı hissettim. Rota boyunca, kadim taşların elektriğini hissettiğim anlar oldu. Belki gerçekten öyle bir enerji var. Belki ben duygusal olarak etkilendim, sanrılar yaşadım. Neden koşuyorum, neden patikalar, neden dağlar? Bunların nedenlerini hissettiğim, keyfini (evet ben yukardakine keyif diyorum) yaşadığım bir gündü. geri dönmek isterim. Rotayı daha iyi etüt etmek, bu rotayı sevdiğim dostlarımla beraber paylaşmak isterim. Birgün olacak.

Karahayıt' doğru yükselince Bafa Gölü ve kaya dokusu panoramik görünüm. (panoramio)

Karahayıt’ doğru yükselince Bafa Gölü ve kaya dokusu panoramik görünüm. (panoramio)

Share This