TDS (The North Face Ultra Trail du Mont Blanc kapsamında sur les Traces des Ducs de Savoie ) benim bu güne kadarki en uzun, en zorlu koşum, hatta aktivitemdi. Aynı zamanda 42.2km olan maraton mesafesinden sonra koştuğum ilk ultra maratonumdu. (120.30 km, 7037 metre tırmanış).Süper güçlerim yok, antrenman programıma uyamadığımı ve 3 ay sakatlık geçirdiğimi daha önce yazmıştım (okumak için tıklayınız.) Bu ön koşullar içinde yarışı nezle başlayıp, gastroenterit (bildiğimiz diare/ishal) olarak da olsa bitirmiş olmak ayrı mutluluk, yarış boyunca ve sonrasında dizlerim ve daha önce sakatlık yaşadığım adele ve alt bacaklarımda zorlanma ve sızı olmaması ap ayrı bir mutluluk.
Up to date, TDS (sur les Traces des Ducs de Savoie under The North Face Ultra Trail du Mont Blanc) was my longest, hardest run; even more, activity. This was also my first ultra marathon after marathon distance, which is 42.2 kms. (120.30 km, 7037 meters climbing). I don’t have any super powers; I previously wrote I couldn’t comply with my training schedule and was injured for three months (click to read). Under these preconditions, I started TDS with common cold and ended with gastroenteritis (or diarrhea as we know it). So crossing the finish line was enough for me; it is even a greater elation that there were no strains or pains in my knees or in my previously injured leg muscles.
TDS, UTMB yarışlarının en uzunu değil. Mesafe ve tırmanıştan ayrı olarak, koşulan zeminin koşması zor, bazı yerlerde yürümesi zor olması, sıkı zaman sınırları onu çok sert bir parkur yapıyor. 2011 yılında 5 Türk TDS parkurlarına katıldık ve HEPİMİZ tamamladık. Toplu sonuçlarımızı bir önceki kısa yazımda özetlemiştim, buradan okuyabilirsiniz.
TDS isn’t the longest of UTMB competitions. Other than the distance and climbing, the difficulty of running – and in some places walking – on the course and strict time limitations make it a very tough course. In 2011, we attended TDS courses as 5 Turks and we ALL completed it. I already summarized our cumulative results in my previous short post, which you can read here.
…
Ocak ayında kayıtlar açıldığında başlayan maceramızın 8 aylık hazırlık süreci 22 Ağustos’ta Chamonix’ye varışımızla bitti. Alplerin Fransa tarafında kalan bu şirin kasaba, modern dağcılığın başladığı yer olarak kabul ediliyor. Alpinizm ve kayak sporu ile ünlü bölge, dağda yapılan bütün sporları her seviyede uygulamaya müsait. Ayrıca her türlü alt ve üst yapıya sahip. Doğa yürüyüşü ve atletizmin buluştuğu “trail running” (patika koşusu/dağ koşusu) bu sebeple Chamonix yönetimi tarafından sahiplenilmiş. Chamonix kaymakamı (!) Eric Fournier’in CCC parkurunu koşup tamamladığını bilince, “sahiplenme”yi daha iyi anlıyorsunuz. Sahiplenen sadece kurumlar değil. Yöre halkı da hem yarışı, hem de zorluğunu çok iyi bildikleri yarışmayı, Alp dağlarında gece-gündüz, sıcak-soğuk demeden koşmaya gelenleri tutkuyla destekliyor.
8 months preparation period of our adventure started in January when registrations began, ended in August 22 by our arrival at Chamonix. This cute town on the French side of Alps is considered where modern mountaineering began. The region is famous for Alpinism and skiing, indeed suitable for all sports in mountain. Also, it has all kinds of infra and super structures. Because of this, “trail running,” which gathers hiking and athletics in itself, is owned up by the administration of Chamonix. When you know Chamonix prefect (!) Eric Fournier has run and finished the CCC course, you understand “owning up.” It is not only the institutions that own up. Local people passionately support both the competition and the people who came to run this trail – which they know the difficulty of – in hot and cold, in day and night.
UTMB organizasyonu, bünyesindeki 4 yarışı ve katılan Türkleri daha önceki yazlarımda detaylı anlatmıştım. TDS ekibi olarak hep beraber hareket edip birbirimize destek olduk. Ben, Bakiye ve Faruk Cenevre havalanında buluşarak geldik. Ayrı uçuşlarla gelen Emre ve Fırat ertesi gün bize katıldılar.
I’d described in detail the UTMB organization, 4 races under it and the Turks that joined in my previous entries. As the TDS team we moved as one and supported each other. Bakiye, Faruk and I arrived after meeting in Geneva airport. Emre and Fırat, who took different flights, joined us the next day.
22 Ağustos gecesi saat 22:00de PTL yarışının startı ile UTMB atmosferine girdik. Bizdeki asker uğurlamalarına benzer bir çoşkunun içine saygıyı ekleyin: 300km yol ve 25.000mt tırmanış aşmaya giden 96 takım işte böyle uğurlandı. Sporcu Caner 3 gün sonraki startı için heyecanlanırken, organizatör Caner Türkiye’de bu atmosferi yaratacak bir “yarışçı yakını ve yarışma ev sahibi” kitle olmadığı için kıskandı Chamonix’yi…
With the start of PTL race on the night of August 22nd, at 22:00 hrs, we got into the spirit of UTMB. Respect and ecstasy from crowd: 96 teams there to climb 25.000 meters and surmount 300 kilometers were sent off this way. While Caner the sportsman was getting excited for his start in 3 days, Caner the organizer was jealous of Chamonix because there was no such “competitor friendly and competition host” crowd to create this atmosphere in Turkey…
Eksikleri tamamlamak, ortama alışmak ve nezlemi iyileştirmekle geçen bir günden sonra 24 Ağustos’ta son üç yarışın kayıtları açıldı: 60tan fazla gönüllünün çalıştığı salonun önünde daha kapı açılmadan yüzlerce metre kuyruk olmuştu. Değişen zorunlu malzemelerin sıkı kontrol edileceğini ve bunun işlem sırasını çok uzatacağını bildiğimiz için erkenden sıranın başında yerimizi almıştık. Malzeme kontrolü katı bir şekilde yapıldı, ben anlayışlı bir bayandan vize hatta bir de beaker bardak alırken (J) Emre daha genç ama agrasif br kızın denetimi sonucu otele dönmek zorunda kaldı. Türk dayanışması ile kalan ekibin yanında hazır bulunmayanları çantadan çantaya transfer ettik ve kısa sürede formaliteleri tamamladık (gurbet dayanışması)…
After spending a day completing what’s missing, acclimating to region and getting rid of my cold, the registration for the last three races started on August 24th: Before even the doors were opened, there was a hundreds of meters long line in front of the hall where more than 60 volunteers worked. We took our places early in front of the line since we knew mandatory equipment – which had changed – would be strictly controlled and this would consume time. Equipments were checked strictly; while I got my visa – and a beaker – from an understanding lady (J), Emre had to return to hotel as the result of a younger but more aggressive girl’s control. With Turkish cooperation we finished the formalities in a short time …
Malzeme ve yarış standlarından oluşan “ultra trail fuarı”nda bir kaç saat dolandıktan sonra kendimizi zorla çıkartık. Yarışa konsantre olmak, ufak eksikleri arayıp bulmak ve belgesel film projemizin gereği çekimler yapmak, bir yandan da kameraman Onur Uzbaşaran arkadaşımızın ertesi 24 saatini programlamak… Açıkcası bir daha hepsini birden yapmak istemem. Yeri gelmişken, TNF UTMB ve Türk ekibin mücadelesini izlesene.com ve DFF için belgeselleştirmek için çekimler yaptık, organizasyondan görüntüler aldık ve kurgusuna Bayram tatilinden sonra başlayacağız. Önce online videoları, sonrasında resmi belgeselimizi beğeninize sunacağız. “Ev yapımı” projemiz izlesene.com’un katkıları ve bize inanıp amatör ruhla profesyonel destek verenler sayesinde çok daha katma değerli olacak. (izlemeye başlamak için tıklayınız.)
After walking around in “ultra trail fair” which consisted of equipment and race stands, we had to force ourselves to leave. Concentrating for the race, searching and finding tiny shortcomings and recording for our documentary project, at the same time planning the next 24 hours of our cameraman friend Onur Uzbaşaran… To be honest, I wouldn’t like to do all of them together again. While on the subject, we did some filming and got some images from the organization to make a documentary of TNF UTMB and the Turkish team for izlesene.com and DDF; and we will begin editing after the holiday. We will present you with first the online videos, and then our official documentary. Our “homemade” project will have much more added value with the support of izlesene.com and those that believed in us and supported us professionally with an amateur spirit. (click to see them!)
Akşam buluştuğumuz Sertan Girgin (UTMB) ve eski Ankara’lı Rachel Tanya Faulidi (CCC) ile morallerimiz yükseldi, çantalarımızı paketleyip “son” uykumuza yattık…
Our morale soared high when we met with Sertan Girgin (UTMB) and Rachel Tanya Faulidi (CCC) who used to live in Ankara that night, then we packed up and had our “last” sleep.
25 Ağustos; TDS D-Day…
İyi bir uykudan uyanıp hızla çıktık hostelimizden. Rezervasyonda geç kaldığımız için yarış sonunda başka otelde kalmamız gerekiyor, Chamonix’de 1-2 günlük konaklama bulmak kolay ama UTMB haftasının tamamında kalacaksanız ve bütçeniz sonsuz değilse çok çok erken rezervasyon yapmalısınız.
We woke up after a good sleep and left our hostel swiftly. Because we were late for our reservation, we need to stay at another hotel after the race. It is easy to find accommodation at Chamonix for a day or two, but if you are going to stay for whole of the UTMB week and don’t have an infinite budget, you need to reserve your place very, very early.
Sertan ve Rachel’in sürpriz uğurlaması ile Mont-Blanc tünelinden yarışın başlayacağı Courmayour’a geçiyoruz otobüsle. 1200 yarışmacının büyük bölümü varış noktası olan Fransa tarafında konaklıyor. Onlarca otobüse dağıtılan yarışmacılar, yarışmacı aileleri düzenli bir şekilde taşınıyor. Elbette biz Türklerin bindiği otobüsün şöförü olaya henüz “Fransız”, Courmayour’da 6-7 dakika yanlış yoldan geri dönme macerası yaşıyoruz…
With Sertan and Rachel’s surprise sendoff; we’re going to Courmayour via Mont-Blanc tunnel by bus. Most of 1200 racers are accommodating in the French side which has the finish line. Racers and their families move in tens of buses. Of course, the driver of the bus that we Turks got in is still “French” to events; we have an adventure of 6-7 minutes of returning from the wrong way in Courmayour.
İtalyan dağcılık ve kayak merkezindeki start alanına vardığımızda önümüzde 750, arkamızda 450 kişinin yerini aldığı dev bir festival alanının ortasındayız artık. Kuvvetli bir ses sistemi, motive eden 3 dilde kısa konuşmalar ve harika müzik seçimleri ile son 45dakikamız hızla geçiyor. Binikiyüz kişi geri sayıp start alıyoruz, Courmayour içindeki ilk şehir etabımızı hızlı bir jog temposuyla ve neredeyse her pencereden kapıdan sarkan insanların “alle” ve çan sesleri ile geçiyoruz. 2km sonra başlayan rampa bize “TDSye hosgeldiniz” derken kendimizi çok zorlamayacak bir tempoda frenleyip kalabalıkla beraber tırmanıyoruz. Emre ile olabildiğince beraber gidip birbirimize moral vermek, çekim yapmak ve yarışı keyfini sürerek bitirme kararımız var. Çok büyük ölçüde bu planı uyguladık ve bizim için 31 saat süren yarışı 7 dakika aralıkla bitirdik.
When we reach the start area in Italian mountaineering and skiing center, Courmayour, we are in the middle of a giant festival area with 750 people in front of us, while 450 are behind. Our last 45 minutes pass rapidly with a powerful sound system, short, motivating speeches in 3 languages and a great selection of music. We, 1200 people, countdown and start; and pass the city stage in with a jog tempo and “alle” and bell sounds from almost every window. While the ramp after 2 kilometers says “welcome to TDS” to us, we restrain ourselves to a tempo that wouldn’t strain us and run with the crowd. Emre and I have decided to go together as long as possible, record and finish the race enjoyably. We pretty much stuck to this plan and finished the race that lasted 31 hours for us with a 7 minutes difference.
Dile kolay 120 km ve 31 saat. Bu süre boyunca zihniniz hiç durmuyor, sürekli düşünceler uçuşuyor. İlk 20 saat için hiç tereddütüm yoktu, tanıdık süreydi. Vücudumda 20+dan sonra araz çıkması, zihnimin bedenimden ayrı hareket etmesinden endişeliydim. Teşebbüsler olduğunda hemen olumlu telkinlerle zihnimi yönlendirmeye çalıştım. Vücudum ve hareketim ile ilgili sadece şu düşüncelere izin verdim: Devam et, düzgün bir adım at, daha hızlı tırman/in, ne zaman su içeceğini hatırla… Doğru ve pozitif odaklanma içinizde var olan gücü sonuna kadar kullanmanıza yardım ediyor. Güneşle başlayıp karanlıkta fırtınaya girdik, ertesi öğlen daha da sıcak ve parlak bir günde terledik. Enfes manzaralardan geçtik, çok güzel insanlarla yan yana ve bazen sohbet ederek ilerledik, tırmanması zor yerlerden hızla indik, 10dakika yürümek istemediğimiz zeminde saatlerce koşturduk… Zaman azaldığında hızlandık ve koşmaya gerek olmadığında yürüdük… Hazırlık dönemim aksadığı için tek hedefim bitirmekti, bunu başarmak bile büyük bir çaba ve enerji gerektirdi. 401 kişinin şu veya bu sebeple yarıda bıraktığı, broşürdekinden daha zorlu bir parkur günlük hayattan çok farklı değildi, evdeki hesap çarşıya uymasa da ulaşmamız gereken hedefe ilerledik.
Easy to say, 120 km and 31 hours. During this period your mind never stops, ideas keep zapping around. For the first 20 hours I had no worries, it was a familiar time. I was worried about problems in my body, my mind moving independently from my body after 20+. When there were attempts to that extent, I tried to direct my mind with positive suggestions. I only allowed these thoughts about my body and movement: Continue, take a proper step, climb/descent faster, remember when to drink water… Correct and positive focusing helps you spend the power inside you to its very end. We started with the sun, entered into a storm with the dark, sweated in a hotter and brighter day the next noon. We passed through beautiful views, advanced together – sometimes while chatting – with wonderful people, descended rapidly from hard to climb places, ran for hours on a ground that we didn’t want to walk for 10 minutes… When the time was running out, we picked up the tempo and walked when there was no need to rush… Because my preparation period was problematic, my only goal was to finish; realizing even this required a great amount of effort and energy. The course was much harder than what was in the brochure, that 401 people didn’t finish for this or that. It wasn’t much different then daily life; even though our plans weren’t completely realized, we moved on to the target we wanted to reach.
Kendi yarışımı 4 ana bölüme ayırıyorum:
1. Bölüm: Rahat başlangıç, 0-68.60km arası (14 saat)
2. Bölüm: Sıkıntılı gece, 68.60-87.60km arası (14.-23.saatler)
3. Bölüm: Vücudu canlandırma, 87.60-96.50km arası ( 24-25.saatler)
4. Bölüm: Son hamle, 96.50km-120.30km arası (25+)
I divide my race into 4 main stages:
1st Stage: Easy start, between 0-68.60 kms (14 hours)
2nd Stage: Distressed night, between 68.60-87.60 kms (hours 14 to 23)
3rd Stage: Body regeneration, between 87.60-96.50 kms (hours 24 to 25)
4th Stage: Final move, between 96.50-120.30 kms (25+)
Yarışın ilk günü ve bölümü büyük bir keyifti benim için. / First day and stage of the race was a big joy for me.
Ortak amaç için buluşmuş kalabalığın verdiği enerji, Mont-Blanc kütlesi ve kırsalı, kontrol noktalarında merakla incelediklerim, kendimi yavaşlatıp programa uymak, denk hızdakilerle sohbet muhabbet… İtalya’nın şirin köylerinden geçtik, “organik” beslenen ineklerle tanıştık ve Fransa’ya tırmandık. Günün sonuna doğru Prolognan rotasının iptal edildiği ve yeni rotayı izlememiz gerektiğini SMS aldık. Yani rota hakkında hiç bilgi yoktu. Vadi tabanındaki asfaltta fazladan 10km adımlayınca 2 saatlik ara geçiş 4 saate uzadı. Bu son saatler beslenme ve sıvı alma programımızı biraz aksattı.
The energy spreading from the crowd that came together for a common goal, Mont-Blanc mass and pasture, details I examined in control points with curiosity, slowing myself down to comply with our common pace, chatting with those with matching speeds… We passed through cute Italian towns, met with cows that were fed “organicly” and climbed to France. By the end of the day, we had an SMS that said Prolognan route was cancelled and we had to follow the new route. There was no information about the route. After stepping for an extra 10 kms on the asphalt of the valley floor, 2 hours of transition turned into 4 hours. These extra hours spoilt our feeding and liquid intake schedule for a little bit.
2. Bölüm Roselend kontrol noktası ile başladı, birçok kişi için kırılma noktası olan ikmal noktası.
2nd Stage started with Roselend control point, which was the re-supply point that was the breaking point for many.
Biz vardığımızda karanlık basalı 1 saati aşkın zaman olmuş, dışardaki sert ve soğuk 2000mt rüzgarı herkesi ikmal çadırına hapsetmiş. Fiziken olduğu kadar değişen parkurun hala bilinmeyenlerinin getirdiği belirsizlikle yıpranmış, dehidre yüzlerle dolu bir çadıra giriyoruz… Zorlukla yer bulup çorba içiyorum. Yerimi kaptırmadan birşeyler atıştırmaya çalışıyorum. 14 saat arazide ilerlemiş olmamıza rağmen kumlu zemine çantamı koymaktan sakınmaya çalışıyorum, gereksiz vakit kaybediyorum. Yorgunluk size basit hatalar yaptırıyor. Dehidre olduğumun farkındayım, daha fazla içmem, tuzlu birşeyler yemem gerek. Sentetik jeller, tatlı kekler, bisküviler hiç cezbetmiyor. Bulyon tabletli tel şehriye çorbasına tuz atıp içmek en iyisi… 3 tas içiyorum, Emre vakit harcamadan çıkmak konusunda ısrarcı. Kafein için bir bardak soğuk kola içip 2 mataramdan birini su, diğerini daha önce denemediğim sponsor enerji tozu ile dolduruyorum.Toz miktarını görevlilere sorup ve çalkalamak çok yorucu geldiği için tadına bakmadan çıkıyorum. Yarım saat sonra ne kadar büyük bir hata yaptığımı fark edeceğim. Yorgunluk ve soğuk kolanın hassaslaştırdığı mideme giden bir yudum “felaket tatlı” içecek olacakların fitilini ateşliyor ve bum: Artık motor bozuldu, parkur kadar gastro enteritle de mücadele etmem gekiyor. (bildiğiniz cırcır.) Yanımdaki mini ilk yardım kitinden hemen bir ersafuril atıyorum tıpa niyetine ama yeterince su ve elektrolit alamazsam işim çok zor olacak. İlk su noktasına kadar planladığımın yarısını alabileceğim.
When we arrived, it was already past an hour since the night descended and everyone was imprisoned in the supply tent by the cold and strong 2000 meters wind. We are entering a tent that is filled with faces which are dehydrated and worn out by the unknowns of the changed track as much as the physical effort… I find a place with difficulty and eat some soup. I try to get some snacks without losing my place. Although we moved for 14 hours on the terrain, I try to avoid putting my bag on the sandy floor, I lose time unnecessarily. Fatigue causes you to make simple mistakes. I know I am dehydrated; I need to drink more, I need to eat something salty. Synthetic jellos, sweet cakes, biscuits have no appeal. It is best to add salt to noodle soup with boullion and drink it… I eat 3 cups, Emre is insistent on leaving without spending any extra time. I drink a glass of cold cola to get some caffeine and then fill one of my 2 canteens with water while the other gets the sponsor’s energy drink mix. Because it seems like to much work to ask the attendents about the amount of mix and to shake it, I leave without tasting it. In half an hour, I will find out about the error of my ways. “Unbelievably sweet” drink that goes to my stomach that was already tendered by fatigue and cold cola lights the fuse for the events to come and… boom: Now I have the runs, I need to struggle with gastroenteritis (diarrhea as you know it) as much as the track. From my mini first aid kit, I pop an ersafuril, but my job will be too hard unless I take enough water and electrolytes. Until the first water point I will be able to take only half of what I plan.
Gece boyunca gittikçe yavaşlayan hızım ve fokurdayan sindirim sistemim ile sıcak su hayali kurarak ilerliyorum. Ama nafile. Hep buz gibi kaynaklar var. Yorgunluk ve dehidrasyon uykumu getiriyor ve havanın estiği bir yerde uzanıp uyumak için ısrar ediyorum. 15dk kaybettiğim bu seansın ardından rüzgar ceketim ve pantalonumu giymiş, eldivenlerimi geçirmiş olarak devam ediyorum. Bir boyun geçişinde bulduğum kola ve yıpranmış İngiliz genci Tom bana devam gücü veriyor. Benden kötü durumda olanlar devam edebiliyorsa ben de devam edebilirim! Yokuş aşağı etaplarında yıllarca Aladağlarda yaptığım tırmanışların kazandırdığı refleksler ve güçlü Black Diamond Storm fenerim ile rahat inip 15 önce ayrıldığım Emre’ye yetişiyorum. Hoş, “zorunlu” molalarım ve halsizliğim ile tekrar arkasına düşüyorum.
All through the night I move with a slowing speed and dreams of hot water because of my boiling digestive system. No luck. There are just ice cold springs. Fatigue and dehydration make me sleepy and I insist on laying down and sleeping on somewhere windy. After this period in which I lose 15 minutes, I continue after wearing my windbreaker jacket and pants and gloves. A cola I found during a gorge pass and worn out English youngster Tom give me the power to keep on going. If those that are in worse condition can continue, so can I! With my reflexes gained in years of Anti-Taurus Mountains climbing and my strong Black Diamond Storm torch, I descend easily in downhill sections and catch up with Emre, with whom I broke up with 15 minutes ago. However with my “mandatory” breaks and fatigue, I – again – fall back.
3.Bölüm olan “Vücudu Canlandırma”, Col de joly’e 3km kala günün ağarması ile başladı. Güneş gerçekten büyük bir enerji, daha morken bile ışıkları size moral veriyor. Bu sırada Joly boynuna doğru bozuk bir patika üzerinde dik bir yamaçta yan geçiyoruz. Dik yamaçta aniden patika bitiyor ve kaya setlerinden kademeli birkaç metre 3- zorlukta iniş yapıyoruz. Çanak çömlek sağlam bu geçişi tamamlayıp bütün gece süren toz fırtınasına rağmen gülümsemeye devam eden gönüllülerin çalıştığı kontrol noktasına giriyorum. Tuz paketleri bitmiş ama bulyon çorbalarını yuvarladıkça toparlıyorum. Bol bol içip dikkatlice mataralarımı doğru hazırlıyorum. 25 dakikalık molayı daha alçakta toplam 20dakikalık ihtiyaç ve bakım molaları takip ediyor. Uzun durmalara karşın artan hızımla Les Contamines’e yolculuk zamanım evdeki plana uygun. Bu noktada bol tuzlu çorbalar ve sevgili Onur’un ikmal çantasından aldığım alkolsüz bira ile son 1500 metre tırmanış ve inişe hazır fırlıyorum.
“Body Regeneration” which is the 3rd stage began with daybreak, 3 kms to Col de Joly. Sun is really a great energy source; its light boosts up your morale even while it’s still purple. At this moment we are transverse passing on a steep slope on a broken trail towards the Joly gorge. Suddenly the trail on the steep slope ends and we descend for a few meters in 3- difficulty boulder sets. I finish this pass without breaking anything and reach the control point where the volunteers still smile despite the all-night-long sand storm. They are out of salt packs, but I gather my strength as I gulp down bullion soups. I drink a lot and prepare my canteens carefully and correctly. In lower altitudes, a total of 20 minutes of need and maintenance breaks follow this 25 minutes break. Despite long stops, with my increasing speed my travelling time to Les Contamines is fitting with my schedule. At this point, with the help of salty soups and a non-alcoholic beer I got from dear Onur’s supply bag, I launch ready for the last 1500 meters of climbing and descent.
Yarışın son bölümünde fırlıyorum dediğime bakmayın, 25 saat sonra ateş olsanız kendinizi zor yakıyorsunuz. Kalan yolu parçalara bölüp kendime sürekli ufak hedefler koyuyorum. Les Houches kapısına dar bir zaman aralığı kaldı ama her etapta zaman kazanarak zaman sınırından önceki son kapıya ilerlerken bu sefer evdeki hesap kısa kalıyor. 30 saat gidip 3-5dakika ile 8km kala elenme düşüncesi kesinlikle dayananılmaz ve Bellevue’ye çıkan son patikada ip köprü ve ip geçişleri olmasına rağmen koşmak için bütün gücümü zorluyorum.
For the last stage of the race, don’t take it literally when I say “I boosted”; after 25 hours, one cannot even burn himself if he were fire. I keep subdividing the remaining distance and continuously set myself tiny targets. There is little time remaining to reach Les Houches gate but while gaining time in each stage this time my plans fall short when I’m moving to the last gate before the time limit. The idea of being eliminated with 3-5 minutes, with only 8 kms remaining after 30 hours is unbearable and although there are rope crossings and a rope bridge on the last trail to Bellevue, I spend all my power to run.
Bellevue’den sonraki 3km ormaniçi yoldan iniş hızıma inanamıyorum. Dizlerimi korumak için bacaklarımla darbeyi emiyorum ve artık hem bacaklarım, hem de ayak tabanlarım limitlerindeler. Bu sebeple ormandan sonraki 2km asfaltı hızlı hızlı yürüyorum. Artık zaman baskısı kalmadığı için son 8kmyi rahat bir tempoda, ikinci yarısını artık bitsin istediğimiz için son arkadaşlarımla jog atarak bitiriyorum.
I can’t believe my descent speed on the 3 kms forest trail after Bellevue. To protect my knees, I absorb the shock with my legs; now both my legs and soles are on their limits. Because of this, I walk fast on the 2 kms of asphalt after the forest. Since there is no time pressure anymore, I pass the last 8 kms in a comfortable – second half jogging, with my course mates. We want to finish as soon as possible and end this all!
Varış; Büyük mutluluk. Dizlerime, bacaklarıma sakatlık getirmeden bitirmek, kendini yorgun ama tükenmemiş hissetmek… Tanımadığın insanların tebrikleri… Turkuaz renkli yeleğinde yazan “TDS FINISHER” ibaresi… Tek eksik, aylarca bana büyük bir sabır ve sevgiyle destek olan eşim Hande ve oğlum Can Berk’i hemen kucaklayamamak. Onların anlayışlı yaklaşımı ve her türlü desteği ile buraya geldim, dağları aştım… Tekrar teşekkürler.
Arrival: Great elation. To finish without injuring my legs, my knees; feeling tired but not finished… Congratulations from people I don’t know… “TDS FINISHER” written on my turquoise vest… Only thing missing is not being able to hug immediately my wife Hande and my son Can Berk who supported me for months with great patience and love. I came here with their understanding and all kinds of support, to transcended the mountains… Thanks again.
gerçekten süper bir deneyim..
içten tebrik ederim..
alkış…
Tebrikler. Okudum bir daha okudum. Bu gazla bizim Aladağlar trans koşusunu acaba uykusuz yapmak için bizimkileri kandırabilir miyim projelerini düşünmeye başladım.
Tekrardan tebrikler ve geçmiş olsun.
Görüşmek üzere
Gözlerim yaşararak okudum…Süper süper süper!
Teşekkür ederim arkadaşlar, zorlu ama gerçekten keyifliydi. @Hikmet; bence klasik trans hattında hafif hareket edip sadece acil bivaklara hazırlıklı olmak yeterli.
Yürekten Tebrik ediyorum Caner…
Ben yaşlandıkça etrafımdakiler Gençleşiyor… :o)) Çok zor bi iş.. Helal walla…
Yazın da motive edici ve 30 saatin özetinin özeti modunda.. insanın kendini dağlara ormanlara atası geliyor.. :o))
2 günlük bir deneyim için 8 ay motive olup antreman yapabilmek, onca fedekarlık ve sonunda ömür boyu unutulmayacak deneyimlere sahip olmak. Bu, çok az insanın başarabileceği birşey. Tebrik ediyorum, kıskanıyorum ve sağsalim bitirebildiğiniz için ise çok seviniyorum. Tutkunu hiç kaybetmemen dileğiyle. Seni seviyoruz. Nice mutlu sonla biten aktivitelere, hep birlikte..
Önce hayal etmek gerekiyor, sonra bu hayali gerçekleştirmek için çalışmak ve azmetmek…
Çok tebrikler. Harika bir macera ve başarı gerçekleştirdiniz. Darısı başıma 🙂
abi süper bir başarı söze gerek yok ne denir ki 🙂 tebrikler
Sevgili Caner, Tebrikler.
Hande ve Can Berk’i de tebrik ediyorum.
Aykun’a katılmamak elde değil…
Başarılarının devamını dilerim.
Tebrikler 🙂
Tebrik ederim Caner. Neler yaşadığını tahmin edebiliyorum. kendine hükmetmek diye buna denir..
Tebrikler… Yazıda çok güzel, yarışta. Okurken heyecan
landım 🙂
Caner tekrar tebrik ederim.Ekip olarak firesiz bitirmiş olmanız ayrıca sevindirici..Raporun, seneye denemek isteyenleri motive edici ve aydınlatıcı olmuş,keyifle okunuyor,grafikler ve fotograflar sayesinde daha iyi canlandırabildim koştuğunuz parkurları.. Eline ayağına sağlık..
Bir insanın yaşamında önemli bir deneyim olduğu açık.
Korkarım, belli bir saatten sonra bu doğa harikası parkuru kimsenin gözü görmez oluyordur.
Tebrik ederim.
Çoğu sporcunun düşünürken yorulup kenara çekileceği bir yarışı sakatlıklarına rağmen bitirdin.
Bravo!
Herkese teşekkür ederim. Gerçekten “yaşamda olması gereken” bir deneyim. Kendimde yeni sınırlar tanıdım. @ulaş haklısın, gidip yapmak ta sorun yok, öncesindeki hazırlık zor. @Murat; tekrar gidip gün ışığını daha fazla değerlendirmeyi umuyorum…
Seven yapıyor ya bu sporları ama bizde hiç içten gelen bir istek yokki. Tebrikler.
abi tebrikler kıskanarak bir kaç kez okudum
Tekrar tebrikler Caner! Belgeseli dört gözle bekliyoruz!
Caner ekip başarınızı kutlarım.Belgesel de DFF’nin gururlarından olacaktır.
Bunca yildir ayni sekilde dogayla olan bagini hic koparmadigin icin tebrik ve takdir ediyorum 🙂 yazida, fotogrflarda harika :))