13 Temmuz Cuma saat 12:05 PM, yani güneş tam tepedeyken, önceki gün tasvir ettiğim Aksaray Ulukışla yakınındaki ana kampımızdan hareket ettik. 95.9km’lik parkurumuz gün içinde değişip 93.8km oldu. Lider 11 saat 33 dakika, son kişi 24 saat 10dakikada bitirdi. Gündüz sıcak ve rüzgarlıydı. Gece ılık, köpekli ve işaretleri takip etmek zordu. Benim parkurum 13 saat 48dakika sürdü. 52.km’de 10dakika zorunlu durduk, net zamanımı 13:38 olarak ilan edildi.

Her ne kadar pozitif olmaya çalışsak da; sabah 7den öğlen 12ye bekleyiş gergindi. Bol sıvı aldık, 10 gibi yemek yedim. Çantaları toplayıp hazırlandık. En enerjik çıkışımız ile güneşte 50+derece kavrulan Tuz Gölü düzlüğünde atıldık ileriye.

runfire ultra maratonu uzun gün start sonrası | izlesene.com

İlk 3-4 kilometre içinde lider grupta yaptığım koşu-röpörtajı.

Faruk-Mahmut-Fırat üçlüsü yavaş başladı, Soeren ve Dino da katılınca 10 kişilik kalabalık bir ön grup toprak yolu tepikleyerek ilerledik.

Sol Sıra: Mahmut-Dino-Aykut, Sağ Sıra: Faruk-Fırat-Mustafa-Mehmet-Hüseyin Polat Arkada: Mert ve Soeren. Foto: Caner

Yol düz olunca insan tempolu koşmak istiyor ve koşabiliyor. Günlerdir tempolu koşabilmenin verdiği güven ile liderlerin arkasına takılıp olabildiğince seri devam etmeye karar verdim. Aykut da bunu beklermiş… Birbirimizi çekerek ilk üçün ardından devam ettik. 19,5km noktasına 2:07, 32km noktasına 3:36 gibi hala şaşırdığım bir tempo yaptık. Bu kadar sıcakta bu kadar uzun ilk kez koşuyorduk. Her saniye güç kaybediyorsun ve gücün yerindeyken daha hızlı gitmek istiyorsun. Olmo 20’lerin mataralarına doldurduğumuz ılık sular 5km sonra çok ılık, 8km sonra hamam suyu kıvamına geliyordu. Su içmeniz lazım ama sıcak suyu içmek istemiyorsunuz. Zorla ufak yudumlar alıp devam ettim. Yanımda taşıdığım atıştırmalıkları sürekli karıştırdım. Tuzlu, tatlı, yulaflı, çikulatalı, mısır cipsi, Seğmen tahin-pekmez tüpü, enerji jeli… ufak lokmalar. Mide hiçbir şeyin fazlasını istemiyor.

32den sonra -haliyle- yavaşlamaya başladık. Bazen en öndeki Faruk ve Mahmut’u, genellikle 10dk kadar önümüzde olan Fırat’ı görebiliyorduk. 43km Aykut ve benim önemsediğimiz bir kilometreydi. 3 hafta önce koştuğumuz Yıldız Parkı 6 Saat Koşusu‘nda attığımız 27 tur mesafesiydi. 5 saatin az üstünde geçtik.

Zemin 25e kadar kumlu toprak yoldan gittik. Sonrasında dikenli çayır, biçilmiş buğday tarlaları gibi bozuk zeminler başladı.

Çayır bayır koşarken. 30a doğru koşarken ben ve Aykut, arkada Soeren

Sağ tarafımızda Ankara-Aksaray karayolu ve tepeler, sol yanımız ufka kadar düz. Aykut bir ara dönüp “koşu bandında koşuyor gibiyiz dedi.”

Aykut ve takip ettiğimiz “iz”

30km civarı insafsız sahibinin zincirlediği gariban köpekler ve Soeren

Manzara asla hızlı değişmedi. Zevk almaya baktık…

Tuzun üstüne inmek üzere yaklaşıyoruz.

Tuz üzerine inip batmayan yerlerden ilerledik. 52.km’deki ara noktaya 6,5 saat koştuktan sonra vardık. GPSlerimize değişen rota yüklenirken 10dk zorunlu dinlenme aldık, sonuna kadar kullandık. Sertleşen kaslar ve yoklamaya başlayan ağrılar ile yavaşladım. Aykut ve Soeren arayı açtılar. Sürekli olarak beslenmeye, ufak ufak sıvı almaya çalıştım. Jel ve MYO Cramp jelimi kullanarak 58-64 arasını asfalttan koşarak ara kontrol noktasına vardım. Bu noktada sıcak su vardı ve olabildiğince hızla bardağımı çıkartıp bir çorba yaptım. İçine 100gr kraker boca edip hızla yedim ve kendime geldim. Artık hava kararmıştı. Yanlız başıma, köpek tacizlerine papuç bırakmadan asfalttan 8km daha gittim. Sürekli olarak yolu parçalamaya, koş-yürü yapmaya çalıştım. Bu sene yaşadığım diz ve kalf sakatlıkları yoklamaya başladığı için hep güvenli tarafta kalmaya çalıştım. Runfire ultra antrenman yarışımdı. Çevremde çok hızlı ve çekişmeli bir yarış var ama öncelikli hedefim sağlıkla bitirmek.

Karamolla Köyü girişindeki ayçiçekleri de bana selam ve moral verdiler

Güneş batarken önümde hala yolun üçte biri vardı. Durma, devam…

Patikasız izleri takip edip Tuz Gölü’ne indim. Önümüzdeki 15-18km eşsiz bir deneyim oldu. Ayaklarımızn altı kuruysa beyaz, ıslaksa koyu renk tuz ve tuzlu toprak kaplıydı. Her adımda çatırdayan, neredeyse dümdüz bu zeminde koşarken kafa fenerimi kapattım. Yıldızlar ve onlarca km uzaktan gelen ışıklarla aydınlanan zeminde genelde yürüyerek, bazen koşarak devam ettim. Koşmak çok zevkliydi, aynı zamanda acı dolu. Koşuya geçmek için kendimi sürekli motive etmem gerekiyordu. Birkaç kere ayağım tuz üzerindeki su birikintilerine batttı. Ayaklarının alti yara olduğu için “yaraya tuz basmak” sözünü düşünüp güç topladım. Bir şekilde rotanın sonuna geldim ve ötelenmiş kamp alanına 13:48de vardım. Hayatımın en uzun ikinci koşusunu tamamladım. Kampa 6. girmişim.

Yorgunluk ve mutluluğun birbirine karıştığı, bedensel koordinasyonun ve hareketin azaldığı bir andaydım. Benden 40 dakika kadar önce gelen Aykut sağolsun çorba yaptı ben duş alırken. Birbirimize masaj yapıp tulumlara süzülüp sızdık.

Çotba bardaklarımızı tokuşturarak birbirimizi kutladık.

Uyandığımda ağrılarımın yarısı yerindeydi. İlk aldığım haber Mert’in ayaklarında problem yaşayıp 60K civarı çekildiği oldu. 5gün ve 200 km sonra çok zor bir karar. Ama ayaklarının halini görünce başka şansı olmadığını kabul ettim.

Şimdi saat 15:13. Az sonra birifing başlayacak. Yarın son 17km koşup Runfire Capadocia Ultra Maratonu‘nu bitireceğiz. Bu gün Argos’tan Müge “varış dileğimizi” sordu. 1 lt ayran sipariş ettim. Diğer güzel haber, bir sat kadar önce son 6 gündür ilk medeni yemeğimiz olan gözleme -ayran ödülünü aldık. Saniye Abla’nın gözlemesi kadar güzel gözleme yemediğime yemein edebilirim…

Dün ölmedim, demekli güçlendim…

Rotamı ve Foretrex 401 datamı görmek için tıklayınız

Genel sıralama linki aşağıdaki 1. gün günlüğümde var. Kendi en iyi zamanımı yapmaya çalıştığım için gün bazlı sıralamamı burada yazmak istemiyorum.

Runfire Ultra 2012 için diğer yazılarım:

Runfire değerlendirmesi
Runfire gün 6 – son etap
Runfire gün 5 uzun etap
Runfire gün 4
Runfire gün 3
Runfire gün 2
Runfire gün 1
Runfire canlı takip ve yayın, video linki.
Runfire yarış öncesi, sıfırıncı sayfa
Runfire Cappadocia Hazırlıklarım

Share This